9 Ağustos 2011 Salı

Zamane Seyyahı Delinin Güncesi: Bir Roman Denemesi vol. 2

Hafızam bana unutkanlık oyunları oynuyor arada. Ben kimim? Ben hiçbir şeyim. Asıl sen nesin? Ben Walt Disney'in çizdiği bir tımarhaneyim; siyah ve beyaz. Renklerimi Şems'in gölgesinde kaybettim. Aramadım sonra hiç. Severim renksizliği. Ama bazen renkleri sevdiğim de oluyor. Turuncuyu severim mesela, maviyi de. Renklerini kaybeden bir gökkuşağı güzel bir roman karakteri olabilir aslında. Ya da kaybolmuş bir bulut... Bir ara yazmaya başlamıştım öyle bir şey. "Bulut Ana ve Kutsal Atlar"dı adı. Roman ismi gibi durmuyor pek, değil mi? Küçük bir bulut var, beyaz. Fırtına bulutları gelince, beyaz bulutlar evlerine çekilmeliler. Yoksa kaybolurlar. Küçük bulut geç kalıyor, eve gidemiyor ve kayboluyor. Annesi ve diğer tüm bulutlar onu aramaya başlıyorlar gökyüzünde. Ama küçük bulut, sırtını dayadığı güzel bir ağacın gölgesinde açıyor gözlerini. "Bulutların sırtı olmaz ki" deme, o artık bir bulut değil; küçük bir çocuk... Karşısında birkaç tane at var. Gülümsüyor gibiler ama değiller de. Bu kadar. Gerisini yazmamıştım. Bu özet gibi bir şey elbette. Yoksa bu kadar kısa yazıp bırakacak değilim. Aslında üşengeç bile sayılırım. Üşengecimdir. Hep değil ama. Bir Oblomov değilim tabii ki. Oblomov olmak zor iş bence. Kolay değil öyle göründüğü gibi. Özenmek yersiz bu yüzden. Öykünebilirsin ama. Bunda bir sorun yok. Ama kimse Oblomov olamaz. Denemek boşa. Ama denemli insan. Elinden gelenin en iyisini yapmalı. Direnmeli. Her şeye! Her zorluğa! Ve her kolaya! Tabii kime göre kolay, neye göre kolay?; kime göre zor, neye göre zor; kime göre kötü, çirkin, neye göre kötü, çirkin? Ben çirkinlikleri, kötülükleri, pislikleri de severim. "Normal" olmayan şeyler daha güzel gelir bana. Ama mesela, üzerine oturmadan önce özür dilediğim (çünkü onlar da canlı ve yaşıyorlar ve hissediyorlar) otlar, çimenler herkes için güzeldir. Yollar güzeldir. Müzikler güzeldir. Öpüşler güzeldir. Kokular güzeldir. En önemlisi de: Sen güzelsin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder