2 Ağustos 2011 Salı
Zamane Seyyahı Delinin Güncesi: Bir Roman Denemesi vol. 1
Her şey güzel ve her şey bomboktan aslında. Birilerinin gelip bizleri bulması gerekiyor. Kayıp Çocuklar Kenti burası. Camiyi geçince hemen solda kalıyor. Kime sorsan gösterir, ama görmez. Ne garip, değil mi? Görünmeyen perdelerle kaplanmış durumdayız. Ağlamıyoruz, merak etme. İyi miyiz? Değiliz elbette. Ama idare ederiz. Mutlu muyuz? Mutlu ne demek ki?.. Duymadım ben hiç bu kelimeyi. Üzülme. Üzülmüyorum. Ben üzülmem. Bu halimle iyiyim. Kayıp Çocuklar Kenti'nde, sırtımı dayadığım güzel bir ağacın gölgesinde oturmuş kulağıma melodiler fısıldıyor ruhum. Çömelmiş yanı başıma. Gülümsüyor. Hafiften rüzgâr var. Saçları uçuşuyor. Gülümsüyorum. Mutluluk değil mi bu? Değil bence. Huzur aslında. Huzur… Tam beş kelime ve iki hece. Dilimde bir yara. Yemek yiyemiyorum bu yüzden. Zayıfladım belki biraz. Rüzgârı severim. Ama biraz daha güçlü olsa, kuvvetine ve gücüne ve hırsına ve azametine kapılıverir uçardım sanırım. Gitmeleri severim ben. Biryere ait hissetmedim hiç. Göçmen kuşlar gibi belki de. "Nerelisin?" diye sorunlara "Yollar memleketim" diyorum. Durup bakıyorlar. Anlam veremiyorlar çok. Kestirip atıyorlar. Oysa gerçek bu: Ben yollara âşığım. Yol kenarında gördüğüm o heybetli çınar ağacına, içtiğim sigaraya ve sigara dumanına, yoldayken dinlediğim her melodiye ve gökyüzüne ve bulutlara ve yanımızdan pır diye geçip giden kuşlara ve karanlığa ve… ve dünya bir masaldır. Ve ben Walt Disney’in çizdiği bir tımarhaneyim. Siyah ve beyaz. Tüylü kanatlarımla uçuyorum sonsuz bir uyuyamamanın vadilerinde. Aşağıda her şey küçücük görünüyor. Karıncalar geliyor aklıma. Telaş içindeler. Koşturup duruyorlar. Arada farklı yönlerden gelen iki karınca kafa kafaya verip bir şeyler konuşuyor. Anlamıyorum ben. Belki de "Hey, selam!" diyordur biri. Diğeri de "Heeey! Nasılsın?" diye cevap veriyordur. Bilmiyorum, ama hayal edebilirim -ki bu çok güzel. Çok çalışkan bu karıncalar. Küçükler ama çalışkanlar. Hikâyelerde hep öyle anlatılırdı, değil mi? Gerçekten öyle mi acaba? Sorsam, "Aslında çalışkan mısınız?" desem, anlarlar mı? Belki. Anlamazlar belki de. Konuştum çünkü daha önce. Karınca değillerdi ama. Tam olarak ne olduklarını bilmiyorum. Görüyorum onları. Tavanda, duvarda, gökyüzünde, gözlerimde... 1 ya da 2 tane var. Çok değiller. Küçükler ve siyahlar. Belki de karıncadırlar. Sormadım ne olduklarını. Sadece konuşmaya çalıştım. Cevap vermediler. Çok ilgili değiller benimle belki de. İlgilerini çekmek için ne yapmam gerekiyor? Şarkı söylesem? Ama sesim iyi değildir ki. Hmm… Zor iş. Neyse. Ne diyordum? Hikâyelerde çalışkandır karıncalar hep. Ninem anlatırdı bize hikâyeler. "Mormorike" vardı mesela. Ninemin dizine toplanırdık biz çocuklar ve o bize hikâyeler anlatırdı, oyunlar oynatırdı. Güzeldi. Ama hikâyenin sadece adı kalmış aklımda. Hafızam bana unutkanlık oyunları oynuyor arada...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder