31 Temmuz 2011 Pazar

Pembe Kâğıtlardan Flamingolar Yapmak

Kulağıma Lehçe bir müzik çalınıyor. Bir kadın "O, kuş değil ve sen onun elbisesinin altında kanatlar aramaya çalışıyorsun. O, kuş değil ve sen ona bir kafes örüyorsun." diyor. Dans edesim var. Ama aslında dans edemem pek. Yağmurlu bir havada, ayaklarım çıplak bir şekilde yere ve çamurlara basasım var. Dünya bir renk dürbünü olmuş. Hoy-dara-hoy-dara-hoy-day-day-daaa-hooy-daay-daaa! Bir renk dürbününden ağaçlara, insanlara, binalara ve arka sokaklara ve yollara ve gökyüzüne bakıyorum. Bir elma şekeri var buluttan. Elimi uzatıyorum, ama tutamıyorum. Boyum kısalmış ve ben 5 yaşıma geri dönmüşüm. Evimizin önünde açık bir arsa var. Toz ve toprak içinde oyunlar oynuyorum kendimce. Bir tasın içine su dolduruyorum. İçine biraz deterjan ekliyorum. Bir pipetle rengârenk baloncuklar üfürüyorum. En çok siyahı seviyorum ve sonra turuncuyu. Siyah-turuncu bir kaos yaratıyorum kendime. Pembeyi çok sevmedim. Kâğıtlardan pembe pembe flamingolar yapıyorum. Rengârenk baloncuklara binip ayrılıyor hepsi. Kanatları eksik çünkü...
Uçmak istiyorum...



(Bir kaç gün sonra düzeltme yapmak istedim. Şöyle ki;
Yazı, isminden dolayı böyle birçok 'güzel' şey vaadeden bir şey gibi görünüyor. Ama acele edilmiş, çarçabuk bitirilmiş gibi, değil mi? Aynen öyle. Esasında uzun uzadıya yazmak isterdim. Ama belki sonraya bir "Pembe Kâğıtlardan Flamingolar Yapmak vol. 2" yazılabilir. Belki de yazılmaz. Emin değilim.
Bir de eklemek istediğim şeyler var:
- Yazının adından anlamışsınızdır: pembe flamingolar! Yani "Pink Flamingos". John Waters'in 1972'de çektiği "güzel" filmi. Filmin adını görmüştüm o gün. Başlık ordan çıktı çok da film ile ilgili bir yazı olmamasına karşın... Film, gayet rahatsız edici, gayet deli bir 'şey'. Fimin imdb sayfası burda; fragramı için de tıklayın.

- Yazının başlığını 30 Aralık 2009'da buralardan terk-i diyar eyleyen Ahmet Uluçay'ın güzelim filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'tan öykündüm. ("Öykünmek" çok yanardöner bir kelime) Filmi çok severim. Ama yine aceleye gelen metin yüzünden bahsedemedim. Daha sonra yapılabilir bu.

- Yazıda geçen, kulağıma çalınan müzik de Goran Bregović ve Kayah'ın 1998 yılında çıkardıkları ortak albüm Kayah & Bregović'teki güzelim şarkı To Nie Ptak.

Böyle.
Aklımda, dediğim gibi. Şöyle bir elden geçirip, "vol. 2" diye sunabilirim tekrar sizlere yazıyı.
Hoşta kalın.)

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Ben Geldim... Sanırım...

Emin değilim aslında. Küçük -ya da büyük- bir delilik var üzerimde. Ağırlığıyla çökmüş durumda bile olabilirim. Birsürü kelimem ve cümlem var heybemde. Ama hangi sırayla yazıya dökmeliyim, kestiremiyorum. Yollarda, orda, burda, aklıma estikçe karaladığım cümleler var. Onlar buraya gelecek yakın zamanda. Bu "yakın zaman" ne kadar yakın, bilmiyorum ben de. Müziklerim var mesela çok sevdiğim. Arada onları kulaklarınıza fısıldamak niyetim. Çok yollar gittim ve çok yerler gördüm. En çok trenleri ve bisikletleri sevdim. Sigara içtim ve öksürdüm çokça. Sigara dumanını ve hamam böceklerini sevdim. Ve ben yollara âşık oldum. Ve bölündüm binlerce parçaya. Her bir parçamı başka başka şehirlerde bıraktım. Bir "ev"im olsun istedim. "Oh be! Evime gidiyorum!" hissini özledim en çok. Ve özledim... Sonra... Sonra oturdum çimenler üzerine ve derin bir nefes aldım ve bir sigara yaktım. Nefesimin ve sigara dumanının sevişmesini izledim. Durdum. Durmak güzeldir.
Ne diyordum?
Hah!
Açılışı böyle yapmış bulundum. Yazarım arada. Eğer bana yazmak istiyorsanız, sanki tatilde, İskoçya'nın yeşillikleri arasında, bir kampta gayda çalmayı öğreniyormuşum gibi yazabilirsiniz. Hoşuma gider bu.
Bu kadar.