22 Ekim 2013 Salı

Uzak

Sessiz bir gece bu terk edilmiş şehirde
Senden başka herkes var burda
Eksiğim çok o yüzden..

En sevdiğim müzikler çalıyor kulaklarıma
Yürüyorum çokça
Sevdiğim filmleri izliyorum bazen
Bir kahve ve sigaraya anlatıyorum hikâyeyi
Dinliyorlar..

Ben sensiz en çok sessizliği sevdim
Kalabalıklardan kaçıyorum
Arka sokaklardan yürüyorum bu yüzden..

Ellerim terliyor yine
Sorun etmiyorum bunu artık
Ellerin ellerimden kayalı çok oldu
İnsanlar ne garip, değil mi?
Gidiyorlar...

Âşık olduğun şehri fethetmek istiyorum
Akordeon sesleri sokaklarda
Ve biz göğe bakarken...

İster miydin zaman hiç geçmesin?
Ne çok diliyorum oysa:
Seni gördüğüm o gün hiç bitmesin
Uzayıp giden gölgen ve yaz güneşi
Çok yakışıyorlar...

Martıları olmayan o deniz kentinde kaldın
Boğazımda koskoca bir yumru
Ayrılamıyorum hüznümden..

"Bir gün geleceğim
Ve bir haber getireceğim"
Martılarla yoldaş olup
Semada dans edeceğim
Sen göğe bakarken...

24 Nisan 2013 Çarşamba

Hadi, gidek!

Gece. Yürüyorum. Erkenden uyuyan bir şehirde, yine emanet gibi durduğum  bir eve yürüyorum. Gece. Işıklar sönmüş. Arabalar geçiyor bazen. Ben yürüyorum. Arabaların farlarından ışıklar süzüyor sokaklara. Gölgeler ve ışıklar dans ediyor karanlıkta. Yürüyorum...

En son seviştiğim bedeni uzak ve siyah-beyaz bir şehirde bıraktım. Hayatım hep böyle ya: Parçalarım başka başka şehirlerde kalıyor. Vakt-i zamanında bir osmanlı şimşiri almıştım. Onunla konuştum uzun süre. Sonra yine yollar çıktı önüme. Yürüdüm. Memleketim olan yollarda ömrümü geçirdim. Uzak bir şehirde, bir deniz kıyısında bıraktım şimşiri eski bir arkadaşa. Aslında bırakmak zorunda kaldım. Sonra yine yollar çıktı karşıma. Duramadım orda. Gittim. "İnsanlar gidiyorlar." Birkaç zaman geçmişti. Haberini aldım: "Şimşir... Soldu." diyordu uzaktaki ses. Durdum. Cevap veremedim. Oysa ben her bir yaprağıyla ayrı ayrı dertleşmiştim. Bırakmak ne zor... Ayrılmak hele...

Kaç zamandır aklımın trenlerine tek gidişlik biletler alıyor Ayrılık. "Gidelim buralardan." diyor. "Nereye?" Cevap yok. Uzaklara belki. Çok uzaklara. Fikir hoşuma gidiyor. Ama... Koskoca bir "AMA". Yollara âşık birini delirtmenin, öldürmenin en kolay yoludur onu bir şehre hapsetmek ve yollarına ket vurmak.

Yollarım kapalı. Ayrılamıyorum. Oysa ben alışmıştım her şehirde bir parçamı bırakmaya. Oysa ben seviyorum yolları. Oysa bir sırt çantasında yaşamak kabulümdü. Oysa "Sana sarılıp yatarsam, çocukluğumdayım." Oysa başka bir ele dokunmayalı yıllar olmış. Oysa kelimelerim tükenmişti ve ben hapsolmuştum sessizliğe. Oysa her şey güzeldi ve her şey çirkindi. Oysa müzikler çalınıyordu kulaklarıma. Oysa ayaklarım "Hadi! Yürüyelim." diyordu... Yürüdüm.

Çok yürüdüm.

Yolculuğum kime ve nereye; bilmiyorum. Bilinmezlikler içindeyim. Düşüyorum. Hiçbir yere. Hiçbir yerdeyim. Sigara külü kadar yalnızlık. Üflesem, uçacak. Ama ben küllüğün sigara külleri ve izmaritleriyle dolu olmasını seviyorum. Bir şehir inşa ediyorum küllerden ve izmaritlerden. Siyah-beyaz bir şehir. Mutlu değil hiç. "Biz mutsuz insanlarız." yazıyor evlerin, okulların duvarlarında.

Ve ben aklımı toparlayamıyorum.

Yazarsam belki bir şeyler rayına oturur diye düşünüyorum. Bilmiyorum. Yazamıyorum da... Aklım rayına oturmuyor. Hiçbiryere giden bir tren kalkıyor aklımın istasyonundan. Kalbimden yolcular yollara düşüyor. Seyyah oluyorlar. Gidiyorlar, gidiyorlar, gidiyorlar, gidiyorlar, gidiyorlar, gidiyorlar... Durmuyorlar.