Ben şehirlerin de ruhları olduğuna inanıyorum. Bu şehrin ruhu erkek ve biraz üzgün ve biraz da kızgın. Akşama doğru üzerine çöken bir sis varmış hissi veriyor. Hüzün mü çöken bu yoksa? Tam karar veremiyorum.
Aslında bu şehri seviyor da değilim. Bir şehri sevebilmek için neler lazım? Buna cevaplarım var elbette ki. En başta bir "yer"i olmalı. Bu bir "yer" bir ev olabilir ya da bir cafe ya da bir park ya da bir bank. Bir "yer" elzem işte. Onu bulunca devamı çorap söküğü gibi gelecek sanıyorum. Henüz o "yer"i bu şehirde bulabilmiş değilim. Yine de o "yer" özlemini birkaç saatlik de olsa Esentepe doldurdu sanıyorum.
Yanıma bolca sigara ve bir kitap ve çokça yalnızlık aldım. Oturdum daha yeni yeni yeşermeye başlayan otların üzerine. Sen taze ot kokusunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? Ben biliyorum. Güzelim bir kokusu var otların. Koklamalı. Koku hafızası var bir de. Ama bu şimdiki konuyla pek alakalı değil.
İşte orda, Esentepe nam yükseklikte şehr-i memleketi izledim uzunca. Heybemde bolca sigara vardı ve çokça yalnızlık. Müzikçalarım da vardı yanımda. Sadece tek bir şarkı dinledim o birkaç saat boyunca. Burda:
Böyle işte.
Kelimeler bazen yersiz ve gereksiz ve dahi kifayetsiz olabiliyor. Es vermeyi ve suskunluğun deryasında sade bir katre olmayı başarabilmeli.