Diğer yarılarımdan birini anlatmak istiyorum, ve sanırım küçüklüğüme kadar gitmem gerekiyor bunun için. Yeni bir şey değil çünkü.
Birçok kereler denedim onu. Aslında 'denemek' yanlış bir kelime olabilir pekâlâ. Denemedim. Düzeltiyorum: Birçok kereler oyunlar oynadık onunla. 'Oyun' diyorum. Yanlış anlaşılmasın. Eğlenmek için oynanan oyunlardan değil/di hiçbiri.
Hatırladığım ilk oyunlarımızdan biri kardeşimle evdeki her sıvıyı, şunu, bunu karıştırıp, "Heyoo! Deney yapıyoruz!" vakitlerinde... Ben ve İntihar o deney sonuçlarını bahçeye dökmektense, içmek oyunu oynadık çok kere. İçip kustuk. Zira midem bizimle pek oyun oynamak istemiyordu o zamanlar.
Damı vardı evimizin. Topraktan bir dam. Tek katlı küçük bir evimiz, büyük bir bahçesi ve topraktan bir dam... İlkbaharlarda topraktan dam yeşerirdi yemyeşil ve taptaze otlarla. Ben dama çıkar bulutlarla konuşur, sokaktan gelen çocuk seslerini dinlerdim. Ve sonra birgün dinlemekten yoruldum. "Sonsuz bir düşüş" dediğim şey belki de o zamanlar başladı. Emin değilim. Düştüm. Atladım. Damdan. Demir bir merdivenle çıkılıyordu dama. Kendimi yerde buldum. Düştüm. Oysa atlayışım düş değildi. Bu seferki oyunumuzu doktorlar bozdu. Oraya buraya alçı, şuraya pansuman, oraya da birkaç iğne. Oyun bitti.
Yüzmeyi bilmiyorum. Yüzmeyi öğrenmeyi denemedim hiç. Belki güzel olabilir yüzme hissi. Bilmiyorum...
Yine o büyük bahçeli ve topraktan damlı evdeyiz. Sonbahar aylarından biri -ki ben sonbaharları hep sevdim. hele ki kasım ayı... Sonbahar işte. Deli gibi yağmur yağıyor küçüklüğümün ve ilk gençliğimin geçtiği küçük şehre. Büyük bahçe sularla doluyor. Tahta bir kapısı var bahçenin. Çok zengin değilmişiz. O tahta ve eski kapının kırıklarından ve altından sular doluyor bahçeye. Bahçenin önündeki boş arsa -ki çocuklar oyunlar oynardı orda hava güzel olunca- su dolmuş. O göletin önünü açmalıyız ki bahçemize sular dolmasın. Ablamla gidiyoruz oraya. O açarken su yolunu, ben onu izliyorum. Sonra bir oyun daha! Bu biraz da kaderle ilgili bir şey belki de. Emin değilim. Altımdaki toprak çöküyor. Bu sefer kader ve İntihar ve ben varız. Altımda büyük bir boşluk ve ben yine düşüyorum. Annem geliyor sonra. Kurtarıyor beni. Annem bozuyor oyunu. Yaşıyorum -tıbbî olarak.
Annem. Hayatımda âşık olduğum tek kadın. Kokusunu, ellerini, gülüşünü, hüzünlü gözlerini, şişman ve huzurlu kucağını düşünüyorum. İntihar ile oyunlar oynarken ben, o hep ellerini uzattı bana. En kanlısında da, en suskununda da...
Sonra büyüyorum. Büyümekten, her yıl bir basamak daha yaşlanmaktan kaçamıyor insan. Arada intiharla oyunlarımız devam ediyor. Kimse bunu bilmiyor. "Çocuk yahu işte. Yaramaz. Olur böyle." diyorlar. Gülüyorum -ki gülmek pek yakışmıyor bana.
Yollara vuruyorum kendimi uzunca bir süre. Hiçbiryerde tutunamıyorum. Sevdiğim ve beni seven yerler, şehirler, insanlar oluyor. Ama ben herbirinde başka bir parçamı bırakıp ayrılıyorum. Göçmen kuşlar gibi belki. Ait olmak imkânsız; biryere ait olamıyorum. Göçmen kuşlar gibi olsa da; onların tersine bir yuvam, odam olmuyor benim. Yollar oluyor memleketim.
Annem yine... "Korkuyorum" diyor "hep dolaşıyorsun. yerini, yurdunu bilmiyoruz. Ya bir şey gelirse başına yollarda?". Diyemiyorum ki "annem, bu da oyunlarımızdan biri." Diyemiyorum. Susuyorum.
"Sonra" diyorum "böyle olmaz."
Yaşıtlarım evlenmeye başlamışlar, hepsi okullarını bitirmiş, hayatlarını kazanıyorlar. Bense hâlâ yerimde sayıyorum. Yolum babaevine düşmüş bir ara. Zor zamanlar. En azından benim için zorlar. Bir gece. Bolca sigara ve kahve ve müzik sonrası. Herkes uyumuş -ya da ben öyle sanıyorum. Yollanıyorum bir odaya. Kapatıyorum kapıyı. Ve kesmeye başlıyorum bolca. Aksın istiyorum çokça. "Sonra" diyorum "böyle olmaz." Duruyorum. "Giderken bile güzel gitmeli. Bunca yarayla güzel gidilmez." Duruyorum. Kapı çalıyor. "Hani uyumuştunuz siz?" Akıyor. İzliyorum. Kan û revan içindeyim. Kalkamıyorum. Kapı çalıyor. "İşim var." "Aç kapıyı!". Ses yok. "İşim var!". Kalkamıyorum. Her taraf kırmızı. Ve beynim duruyor. Dikişler ve ilaçlar durmuyor ama.
Bu sefer annem bilmiyor. Tontiş ellerini uzatır da kurtarır ya... Bu sefer bilmiyor, söylemiyorlar. Arada yitip gidiyor öyle. "Zor zamanlar geçiriyor; ondandır." diyorlar. Çocuk değilim bu sefer. Yaramaz hiç değilim. 'Zor zamanlar'mış. Zor.
Ben hâlâ İntihar ile oyunlar oynuyorum. Kimse onun benim diğer yarılarımdan biri olduğunu bilmiyor..
Sonra sarhoş muhabbetleri yapıyorum belki de. Sonsuz bir ot kafasında beynim ve ruhum. Bunları gelip buralarda mel mel yazıyorum.